65. ÎFTÎRA
Medine’ye döndükten
kısa bir süre sonra Aişe (r.) hastalandı. O zamana kadar, münafıkların O ve
Safvan’la ilgili söyledikleri dedikodular tüm şehre yayılmıştı. Çok az kişi
bunu ciddiye alıyordu. Bu olayı ciddiye alanlar arasında Muttalib kabilesinden
kuzeni Misten de vardı. Fakat inansın, inanmasın ondan başka herkesin
söylenenlerden haberi vardı. Bununla birlikte O Peygamber’de (s.a.v.) kendisine
karşı bazı değişiklikler olduğunu hissediyordu. O, kendisine diğer
hastalıklarında gösterdiği sevgi ve şefkati göstermiyordu. Odaya gelir ve
tedavi edenlere: «Bugün hepiniz nasılsınız?» der, onu da diğerleri araşma
katardı. Buna çok üzülen, fakat gururu nedeniyle şikâyet edemeyen Aişe (r.)
annesinin evine gidip orada tedavi olmak için Peygamber (s.a.v.)’den izin
istedi. Peygamber. «Nasıl istersen* dedi.
Neler olduğunu
Aişe’nin kendi ağzından öğrenelim: «Neler söylendiğinden habersiz bir şekilde
annemin evine gittim ve yirmi gün içinde hastalığım geçti. Bir akşam Misteh’in
annesi ile dışarı çıktık —Onun annesi, babamın annesi ile kardeşti—. Yanımda yürürken:
«Misteh tökezlesin» diye bağırdı. Ben: «Allah aşkına ne diyorsun?» dedim-
«Bedir’de savaşmış olan bir Muhacir hakkında böyle konuşmak kötü bir şeydir».
O: «Ey Ebu Bekir’in kızı,» dedi, «nasıl olur da haberler sana ulaşmaz?» «Hangi
haberler?» dedim. Bana iftiracıların neler
söylediklerini ve bunun nasıl halkın ağzında dolaştığını anlattı. «Bu
nasıl olabilir?» dedim. Onun cevabı şu oldu: «Gerçekten olan bu!» Gözyaşları
içinde eve döndüm. Gözyaşlanmın ciğerimi çatlattığını hissedene dek ağladım.
Anneme: «Allah seni affetsin!» dedim. «Herkes neler söylüyor da, sen bana bir
tek kelime bile söylemiyorsun.» Annem: «Kızım, bunu bu kadar ciddiye alma.
Çünkü kendisini seven bir koca ile evlenen çok az güzel kadın vardır ki
kumaları onun hakkında dedikodu çıkarmasın ve diğerleri de böyle şeyler
söylemesin» dedi. Bunun üzerine bütün gece uykusuz kaldım ve sürekli ağladım.»[1].
Fakat gerçekte,
Peygamber ts.a.vJ’in hanımları arasında ne kadar kıskançlık olursa olsun
hanımların hepsi de dindardı ve hiçbiri bu iftiraya katılmadı. Aksine, hepsi
Aişe’yi desteklediler ve hakkında iyi konuştular. Peygamber (s.a.v.)’in ev
halkına yakın olanlardan en çok suçlu olanı Zeyneb’in kızkardeşi Hanme
-Peygamber’in kuzeni-İdi. O kızkardeşinin daha da gözde olmasını sağlamak için
Aışe (r.) hakkındaki iftirayı yayanlar arasındaydı. Genelde herkes Zeyneb’in
de buna yardımcı olduğunu düşünüyordu, fakat Aişe (rJ için, Zeyneb tr.)
Peygamber (s. a,v.)’in en gözde hanımlarından biriydi. Zeyneb, kardeşinin
kendi adına yaydığı kötü şeylerden daha sonra da çok muzdarip oldu. Misteh’in
yanısıra iftiraya katılanlardan biri de şair Hasan Ibn Sabit idi. Geri,planda
ise bu iftirayı başlatan îbn Ubey ve diğer münafıklar yer alıyordu.
Peygamber (s.a.v.) bu
konuda bir vahiy gelmesini bekliyordu. Fakat hiçbir şey gelmeyince,
hanımlarını ve yakın olan diğerlerini sorguya çekti. Hemen hemen Aişe ile aynı
yaşta olan Üsame, onu savundu ve: «Bu bir iftira. Biz onun hakkında iyilikten
başka birşey bilmiyoruz» dedi Annesi Ümmü Eymen (r.) de onu savundu. Hz. Ali
ise şöyle dedi: «Allah seni sınırlamadı, ondan başka pekçok kadın var. Onun
hizmetçisini sorguya çek, gerçeği ondan öğrenebilirsin.» Bunun üzerine Peygamber (s.a.v)
Bureyre’ye haber gönderdi ve: «Ey Bureyre, şimdiye kadar Aişe’-de, ondan
şüphelenebileceğin hiçbir hareket gördün mü?» diye sordu. Bureyre bu soruyu
şöyle cevapladı: «Seni Hak’la gönderene yemin olsun ki, onun sadece iyiliğini
biliyorum. Eğer aksi olsaydı Allah, Rasulüne bunu bildirirdi. Alfe’de hiçbir
kusur bulamam. O daha küçük bir genç kız. Onda gördüğüm tek hata her seferinde
uyardığım halde, ben hamur yoğurduktan sonra ona hamuru beklemesini
ögütlediğim halde, onun uyuyakalması ve küçük kuzusunun gelip hamuru
yemesidir.»
Peygamber (s.a.v.)
Mescid’e gittiğinde minbere çıktı ve Allah’a hamdettikten sonra şöyle dedi: *Ey
insanlar, ailem hakkında, doğru olmayan şeyleri söyleyerek beni inciten
insanlar için ne dersiniz? Allah’a yemin olsun ki ben ailemde ve onların
konuştuğu kişilerde iyilikten başka bir şey görmedim. Onlar yanlarında ben
olmaksızın evlerimden hiçbirine girmezler.» Peygamber Cs.a.v.) konuşmasını
bitirir bitirmez, Useyd ayağa kalktı ve «Ey Allah’ın Basulü, eğer o dediklerin
Evs’ten iseler biz onlara hadlerini bildiririz; eğer onlar Hazreç kabilesinden
kardeşlerimiz ise bize emir ver de başlarını keselim» dedi. O sözünü
bitirmeden, Sa’d tbn Ubade (r.), ayağa kalkmıştı, çünkü iftirayı ilk
başlatanlar ve Hassan bin Sabit (rj Hazrettendiler. «Allah aşkına, yalan
söylüyorsun» dedi Sa’d. «Sen onları öldürmeyeceksin, öldürmezsin de. Onlar
senin kabilenden olsaydı böyle konuşmazdın.» «Useyd: «Asıl yalan söyleyen
sensin. Onları öldüreceğiz. Sen de münafıkların tarafını tutan bir münafıksın.»
dedi. İki kabile de ayaklanmış, birbirine girmek üzereydi. Fakat Peygamber
(s.a.v. J onlara sakin olmalarını söyledi ve minberden inerek onları teskin
edip evlerine gönderdi.
Eğer Aişe (r.)
Peygamber (s.a.v.) ‘in kendisini topluluk içinde minberden savunduğunu
bilseydi, bu kadar üzülmezdi. Fakat o zaman için bu konuda birşey bilmiyordu.
O sadece Peygamber (s.a.v.)’in kendisi ile ilgili etrafındakilere sorular
sorduğunu biliyordu. Aişe, bunun Peygamber (s.a,v.)’in kesin bir tutum ortaya
koymaması anlamına geldiğini düşünüp üzülüyordu. Aişe (r.) ondan, kendi içindekileri
okumasını beklemiyordu, çünkü o Peygambere gayb haberlerinin Allah tarafından
bildirildiğini biliyordu. O: «Ben sadece Allah’ın bana bildirdiklerini
bilebilirim» derdi. O insanların düşüncelerini okumazdı. Fakat Aişe, (r.)
kendisinin Peygamber’e karşı bağlılığının, suçlandığı şeyi yapmasını imkansız
kılacak denli büyük olduğunu onun bilmesini bekliyordu.
Her ne olursa olsun,
sadece onun, Aişe (r.) ve Saf-van (r.)’ın masum olduğuna inanması yeterli
değildi. Mesele çok ciddiydi ve onların suçsuz olduğunu tüm topluma ispat
edecek bir delile ihtiyaç yardı. Bu konuda en az yardım eden de Aişe idi. Artık
onun bu süregelen sessizliği sona ermeliydi. Onun söyleyeceği hiçbir şey bu
meseleyi çözmeye yetmezdi. Fakat Kur’an, nüzulü sırasında sorulan sorulara
cevap vereceğini vadediyordu (Maide: 105). Bu kez Peygamber (s.a.v.) sadece
vahiyle bir cevap gelsin diye birçok kişiye aynı sorulan sormuştu. Fakat belki
de bu sorunun, meseleyle en yakından ilgili olan kişiye sorulması gerekiyordu.
Aişe (r.): «Ben
ailemle beraberdim» dedi «iki gece ve bir gün boyunca sürekli ağlamıştım. Onlar
benimle birlikte otururken Ensar’dan bir kadın bize katılmak için izin istedi.
Ben girmesine izin verdim, o da oturdu ve benimle birlikte ağladı. Daha sonra
Peygamber (s.a.v.) gelip oturdu. İnsanlar benim hakkımda konuşmaya
başladığından beri hiç benimle oturmamıştı. Olaydan bu,yana bir ay geçmişti,
semadan da hiçbir haber gelmiyordu. Allah’tan başka ilâh yoktur diye şehadet
getirdikten sonra bana şöyle dedi: «Ey Aişe, bana seninle ilgili şunları
şunları söylediler. Eğer sen masumsan, Allah senin masum olduğunu açıklar.
Eğer yasak olan şeyi yaptıysan Allah’tan bağışlanma dile ve tevbe et! Çünkü,
kul eğer, hatasını itiraf edip tevbe ederse Allah ona merhamet eder.» O
konuşmasını bitirdiğinde gözyaşlarını dinmişti. Babama, «Benim adıma Allah’ın
Resulüne cevap ver» dedim. Babam: «Ne söyleyeceğimi bilmiyorum» dedi. Anneme
sorduğumda, o da aynı
3eyi söyledi. Ben ise daha
küçük genç bir kızdım ve Kur’-an’dan ezberim çok değildi. Bu nedenle şöyle
dedim: «în-sanların benim hakkımda söylediklerini duyduğunu ve onların senin
kalbinde yerleşip, senin de onlara inandığını biliyorum. Eğer size masum
olduğumu söylesem ki Allah benim masum olduğumu biliyor bana inanmayacaksınız.
Fakat eğer Allah’ın masum olduğumu bildiği şeyi yaptığımı ikrar etsem bana
inanırsınız.» Daha sonra Yakup ismini hatırlamak için zihnimi yokladım, fakat
hatırlayamadim. Bu nedenle şöyle dedim: «Fakat ben Yusuf’un babasının dediği
gibi diyeceğim:
«Bundan sonra (bana
düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu dü-züp-uydurduklanntza karşı (kendisinden)
yardtm istenecek olan Allah’tır» (Yusuf: 18).
Sonra yatağıma gittim
ve Allah’ın benim suçsuz olduğumu bildireceğini ümit ederek uzandım. Benim
hakkımda vahiy inmesini beklemiyordum. Çünkü adım Kur’an’da zikredilecek kadar
değerli olmadığımı düşünüyordum. Fa-Kat Peygamber (s.a.v.)’in rüyasında benim
suçsuz olduğuma işaret eden birşeyler görmesini bekliyordum.
*O bizimle oturmaya
devam etti ve bizler de yanında iken ona” vahiy geldi: Böyle zamanlarda
kendisinde meydana gelen kasılma yine başlamıştı ve bir kış günü olmasına
rağmen üstünden terler boşanıyordu. Bu baskıdan kurtulduğunda memnun bir
sesle: -Ey Aişe, Allah’a hamdet, çünkü O senin masum olduğunu açıkladı» dedi.
Annem de bana: «Kalk, ve Allah’ın Rasulüne git» dedi. Ben- «Hayır, Allah’a
andolsun kalkıp ona gitmeyeceğim ve Allah’tan başka da lürnseye
hamdetnıeyeceğim» dedim[2].
înen âyetîer şunlardı-
«Doğrusu, uydurulmuş
bir yalanla (ifkîe) gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir
topluluktur… O durumda siz onu (ı)
tirayı) dillerinize
aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu
da kolay sandınız; oysa O Aüah katında çok büyüktür. Onu işittiğiniz zaman: *Bu
konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah’ım) sen yücesin, bu, büyük bir if~
uradır» demeniz gerekmez miydi} Eğer iman edenlerden İseniz bunun gibisine bir
daha dönmemeniz İçin Aüah size öğüt vermektedir.» (Nur: 11, 15-17).
Yeni inen vahiy, zina
sorununun aslını anlatıyor ve zina cezası ile birlikte şerefli kadınlara
iftira atanların kırbaçlanması gerektiğini de bildiriyordu. îftirayı açıkça yayan
ve’ suçlarını itiraf eden Misten, Hasan ve Hamne’ye bu ceza uygulandı. Fakat
çok sinsi olan münafıklar gizli kalmışlar ve bu meselede paylan olduğunu
itiraf etmemişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Cs.aV.) meseleyi takip etmekten
vazgeçti ve onların cezasını Allah’a bıraktı.
Ebu Bekir (rJ, fakir
olan Misteh’e bir miktar maaş bağlamıştı. Fakat onun suçlu olduğunu Öğrenince:
«Allah*a yemin olsun ki, Aişe hakkında söylediklerinden ve başımıza getirdiği
belâdan sonra artık Misteh’e para verip yardım edemem» dedi. Fakat bunun
üzerine şu âyet Tıazil oldu:
«Sizden, faziletli ve
varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara Vt Allah yolunda hicret edenlere
vermekte eksiltme yapmasınlar, af-jetsinter ve hoşgörsünler. Allah’tn sizi
bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir» (Nur: 2).
Ebu Bekir (r.)
«*Gerçekten Allah’ın beni bağışlamasını diliyorum» dedi. Sonra Misteh’e gidip,
her zaman verdiği şeyleri verdi ve: «Allah’a yemin olsun ki onu hiçbir zaman
terketmeyeceğim» dedi. (Peygamber (s.a.v.) de aynı şekilde belli bir zaman
geçtikten sonra Hasan’a çok büyük cömertlik gösterdi. Mus’ab’m ölümü üzerine
dul kalan kuzeni Hamne’yi de Talha ile evlendirdi. Hamne (r.)’-nin Talha (r.)’dan iki oğlu oldu.